i
   
 
  BEN BİR ÇİNGENEYİM

BEN BİR ÇİNGENEYİM

Bizanslılar 1000 yıl önce benim insanlarıma athinganoi adını verdiler. Bu dokunulmaz demekti.. Bundan sonra her gittiğimiz ülkede insanlar bizi böyle çağırdı. Zigeuner, cigani veya çingene...

Bizlere dokunulmaz dediler... Korktular bizden. Farklıydık. Daha yoksulduk. Daha özgürdük. Ama insandık. Tıpkı onlar gibi. Onlar bunun farkında değildi. Bizimle çalışmak, bizimle yaşamak, bizimle konuşmak istemediler.

Atalarım, bu haksızlıklardan kurtulmak için her yolu denediler... Haykırarak baktılar insanların gözlerine; "biz çingene değiliz insanız." Çingenelerin konuştuğu dillerden birinde insan Rom demekti. Onlarda insanlara biz romanız dediler yani sizden bir farkımız yok. Bizi kabul edin. Lütfen!

Bugüne kadar kimse onları dinlemedi. Ben atalarım gibi umutsuzca yalvarmayacağım. Biliyorum ki gerçekten de biz farklıyız! Özgür, hırçın, dayanıklı, güçlü, insancıl, ve yaratıcıyız. Tarihin en barışçı insanlarıyız. Bu yüzden utanmam gerekmiyor. Ben olduğum şeyle gurur duyuyorum. Herkes bilsin!

,

----------------------------------------------------------------

 

Çingeneler, baharı beklerler getireceği bereket ve iyi dileklerle arınıp yeniden doğmak, yaşamak için. Yüzyıllardır göçen bir ırk onlar. Özgürlük kelimesinin anlamını en güzel onların yaşamlarında bulursunuz. Gittikleri her yere geleneklerini yanlarında götürmüşler, o yerlerde hep aynı kaderi paylaşmış, dışlanmışlar. Bu gün dünyadaki göçebe çingenelerin sayısı her geçen gün azalmakta, eski bir halk şarkısının dediği gibi "gezgin çingeneler zamanı geçti". Dünyanın dört bir yanına dağılmış bu halk farklı kültürlerin içinde yaşıyor olsalar da aynı kültürün başka topraklardaki parçaları gibi geleneklerini sürdürüyorlar. Çoğunluğu yerleşik hayata geçmişse de hala hayatlarını yarın yola çıkacakmış gibi yaşıyorlar.
Her Mayıs'ın ilk haftası, hıdrellezde baharın bereket ve iyi dilekler getirişine inanarak tekrar yola çıkmanın provasını yaparlar. Bir gece boyunca yakılan ateşlerin ardından sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkar çingeneler at arabalarıyla. Gelinlikler içinde kızlar, yaşlı genç çoluk çocuk herkes müzik eşliğinde ilerler akıp giden bir nehre doğru. O nehirden öteye gitmeyecek olsalar da artık giden nehre yüzlerini sürerler, genç erkekler kendilerini nehrin soğuk sularına bırakırlar baharın bereketi aşkına tan yeri ağarırken.
Ahmet Haşim'in "Çingene, insanın tabiata en yakın kalan güzel bir cinsidir. Zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sakinleri, beşeri şekle istihale etmiş (insana dönüşmüş) birtakım yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır" dediği çingeneler bu dünya da hep "öteki" olarak ayrımcılığa maruz kalmış, aslında başka dünyanın, başka tanrının çocuklarıdır.

 

COŞKUN AŞAR'IN Edirne'nin Menzil Ahir mahallesinde yaşayan çingeneleri konu alan  "Bahara Yolculuk" FOTOĞRAF SERGİSİnden

----------------------------------------------------------------------------------

 

 

·  çingeneler, bedenin içi ve dışında temel bir ayırım yaparlar. terlemenin yol açtığı pürtüklükle, biriken kirleri kıl gibi yan ürünleriyle ve dışkı gibi artıklarıyla dış deri potansiyel olarak tamamen kirleticidir. bedenin dışı, parlaklara(beyazlara) sunulduğu haliyle kamusal benliği ya da rolü benimser. bedenin dışı arı ve bozulmamış halde tutulmaması gereken iç kısmını koruyan bir örtüdür. gizli, etnik kimliği bedenin iç kısmı simgeler.

biz beyazların çingenelerin "kirli" olduğunu düşünmesine karşılık, çingeneler bedensel kirlilik ve arılık konusunda, genel olarak biz beyazlarda yürürlükte olan ideolojiden daha gelişkin bir ideolojiye sahiptir.

 

 

 

“Demem o ki
Kıyametten önce vardık biz
Kıyamet günü de buradayız
Asilik bulaşmış kanımıza
Uslanmayız”

 

 

 

 

 

Dışarıda bir hendeğe oturup duran
Bu üçü kimin çocukları
Ne babaları var ne anaları
Ne de onlara bakacak bir aileleri
Cezalandırır canının istediğini
Beni de öyle cezalandırdı
Nedeni mi hiç bilemedim
Yoksul değilse insan
Yoksulu anlamaz bir türlü
Bense bu kadar yoksul
Çok iyi anlarım ben onu
Biz üç ufak çocuktuk,
Anamız bizi terk etti.

Babam da üstüne askere gidince…

kalmadı kuruşumuz!

Hana Sebkova
Ve ötekiler
Çingene öyküleri

 

 

 

 

 

Hiçlik ülkesinden geliyorum

Ne yerim var

Ne de yurdum

Parmaklarımla yangın çıkarırırm

Yüreğimle şarkı söylerim sana

Kalbim küt küt atıyor.

Aşk için doğmuşum ben

Ne yerim var ne yurdum

Ne evim var benim

 

 

 

YÜREĞİM YANIYOR

ÇÜNKÜ ÇOK AĞLADIM

YÜREĞİM YANIYOR

HEPİNİZE SÖYLÜYORUM

ÇÜNKÜ ÇOK SEVDİM

AYÇA TELIRMAK

 

Kadınların, bir başına kadınların, yoksun bırakılmışların, içine yanmışların, kabuğuna mahkûmların hikâyelerini anlatmaya yola çıkmıştık Ayça’yla. Cümlelerimiz billurlaştıkça, cesaret bulduk, o küskün, terk edilmiş, kovulmuş dokularımızdan, söz çıkarttık, şiir çıkarttık… Hayatın tüm ıskalarına yeniden nişan alır gibi… Sanki sil baştan başlar gibi…
 
Oyuncunun hayat hikayesi sahnenin örsünde şekillenir. Övüncü bir avuç alkış, bir de başını yastığa koyduğunda gözlerine oturacak huzurlu bir uykudur. Ayça sonsuzluğa gitti. Apansız, yaka kavura…
 
Kulis aralarından, kumaş kıvrımlarından, sahne karanlıklarından süzülen anılarıyla baş başayız şimdi. Onun adına, onunla birlikte.
 
Huzurla uyu Ayça Telırmak.

 
 
İSTANBUL EFENDİSİ
 
İSTANBUL EFENDİSİ
Musahipzade Celal' in ünlü klasiği İ.B.B. Şehir Tiyatroları sahnelerinde...



																	
TARLA KUŞUYDU JULİET
 
TARLA KUŞUYDU JULIET
Ephraim Kishon' dan Romeo ve Jüliet üzerine eğlenceli bir fantazi.




																	
DEFTER
 
 
 
Bugün 12 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol